Bu gün sizinle Türk kimliği ile özleşmiş olan Türk Kahvesi' den bahsetmek istiyorum.
Kahvenin tarihçesi ile ilgili çeşitli efsaneler anlatılmıştır. Türk kahvesinin ilk icadı 3. Yüzyıldır. 3. Yüzyılda Etiyopya’lı Khaldi adındaki bir keçi çobanı tarafından keşfedilmiştir. Çoban, keçilerinin uyarıcı kırmızı çekirdeklerini yedikten sonraki çocuk gibi enerjik hareketlerini fark etmiş ve kahveyi keşfetmiştir. Kendisi de denedikten sonra verdiği hissi sevince diğerlerine haber vermiş ve kahve bugünlere gelmiştir.
Diğer bir efsaneye göre ise, Yemenli Şeyh Şazili’nin 14. Yüzyılda kahveyi ilk içen kişi olduğudur.
Bir başka rivayette, 16. Yüzyılda yaşamış olan Arap yazarı Ceziri’ye göre kahveyi ilk içen kişi Ez-Zebhani olarak bilinen Yemenli Cemalleddin Ebu Abdullah Muhammed İbn Said’dir. Yaşadığı bir olay yüzünden Aden’i terk ederek Etiyopya’ya giden ve orada kahve içen kişilerle karşılaşıp kahveyi içen Zebhani, Aden’e geri döndüğünde hastalanmıştır. Aklına ilk kahve içmek gelen Zebhani yorgunluğunu ve uyuşukluğunu gideren ona enerji ve dinçlik veren kahvenin özelliklerini keşfedip iyileştiği varsayılmaktadır.
Kahvenin anavatanı Etiyopya’nın Kaffa bölgesi olmuştur. Kaffa’nın ormanlarında yetişen Arabika kahve ağaçlarındaki kahve çekirdekleri ilk işlenen kahve olarak bilinmektedir. Ayrıca bazı tahminlere ve araştırmacılara göre Türk kahvesinin adının tarihi kahvenin üretim yeri olan Güneybatı Etiyopya’nın Kaffa şehri ile ilgili olmasından gelmektedir. Farklı düşüncelere göre de Arapça şarap anlamına gelen kahva zamanla kahve kelimesine dönüşmüştür.
Türklerin kahve ile tanışması da tahminlere dayanmaktadır şöyle ki; Kahve, Yemen’den Mekke ve Medine’ye oradan da 15. Yüzyıl sonlarında seyyahlar aracılığı ile İran’a, Mısır’a ve Türkiye’ye yayılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu Yemen’e doğru genişledikçe, Osmanlılar kahveyle tanışmışlar. 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirmiş ve sarayı kahveyle tanıştırmış. Türk kahvesini, sarayın görkemli salonlarında, kırk kişilik kadrolu kahveci ustaları sultana servis etmeye başlamış. Haremde cariyelere doğru kahve pişirme dersleri verilmiş.
Ardından zamanla Türk kahvesi kültürü evlere yayılmaya başlamıştır. Türkler tarafından yepyeni hazırlama metodu ile Türk kahvesi güğüm ve cezvelerde pişirilmeye başlanmıştır. 1554 yılında İstanbul Tahtakale’de ilk kahvehane hizmete açılmıştır.
İstanbul’a gelen Venedikliler tarafından 1615 yılında Venedik’e ulaşan kahve Avrupa’nın da gözdesi haline gelmiştir. 1645 yılında Venedik’te de ilk kahvehane açılmış,Böylelikle İtalyanlar’ın asla vazgeçemedikleri kahve tutkuları başlamış. Bugün İtalya’da günde otuz sekiz milyon fincan kahve tüketildiği söylenmektedir. Paris 1643, Londra ise 1651 yıllarında kahvehanelerle tanışmıştır.1683’teki Viyana kuşatması sırasında, Osmanlılar arkalarında çuvallar dolusu yeşil kahve tohumu bırakmışlar. Viyanalılar ilk başlarda bunun deve yemi olduğunu düşünmüşler; ama kuşatma boyunca Türkler’i izleyen gizli ajanlar, bu tohumların gerçek öyküsünü bildikleri için, kısa sürede “Türk içkisi” içilmeye başlanmış. Girişimci bir Polonyalı bunlarla şehirdeki ilk kahvehaneyi açmış.1750 yılına dek, Batı Avrupa’nın büyük bir bölümü kahvehanelerle dolup taşmaya başlamış. Yazarların, bestecilerin ve aydın kesimin toplanma yeri olan kahvehanelerin müdavimleri arasında Voltaire, Balzac, Beethoven ve Mozart da varmış.
İçeceğin yayılması ile kahve ağacı yetiştiriciliği hızla büyümeye başlamış. 17. yüzyılın sonlarına doğru seralarda kahve ağacı yetiştirme denemeleri başarılı olmuş. Bu ağaçlardan biri 1714 yılında Paris’ta XIV. Louis’ye hediye edilmiş.Böylece bu tek ağaç milyonlarca kahve ağacının atası olmuş.
Ünü Anadolu' dan Avrupa'ya ve dahası dünyaya yayılan türk kahvesi adıyla anılan bu çekirdekler bir çok alanda olduğu gibi sanata da konu olmuştur.
“Türk kahvesi”, klâsik müzikte de unutulmazlar arasına girmiştir. J.S. Bach, o ünlü Kahve Kantatı’nı bir kahve tutkunu olduğu için bestelemiştir. Türklere sevgisiyle bilinen Fransız romancı Pierre Loti, kahveye ve İstanbul’a olan sevgisinden dolayı kahvehanelere sürekli gitmiştir. En sevdiği semt olan Eyüpteki bir kahvehane bugün hâlâ onun adıyla anılmaktadır. 17. yüzyıl ve sonrasında Türk kahvesi tutkunu ünlü isimler arasında Victor Hugo, Alexandre Dumas, Moliere, Andre Gide , Balzac ve daha sayısız isim.
Sonuçta bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Öyle değil mi?