İnsanlık tarihi boyunca uzay büyük bir gizem ve merak konusu oldu.Hakkında daima teoriler oluşturuldu, çalışmalar yapıldı. En büyük atılım 1990'da Hubbel Uzay Teleskopu'nun yerleştirilmesi oldu diyebilirsiniz.
HUT, Dünya atmosferinin dışında konumlanması sayesinde, yeryüzündeki teleskoplara kıyasla pek çok avantaja sahip olabilmektedir: Atmosferin olumsuz etkilerinden (Görüntüde bulanıklık ve havadaki partiküllerden yansıyan ışığın oluşturduğu arka-plan kirliliği gibi) bağımsız görüntü elde edilmesinin yanı sıra, Ozon tabakası tarafından tutulan morötesi ışığın gözlemlenmesi ancak bu şekilde mümkün olabilmektedir.
Yakın zamanda Hubbel aracılığıyla yeni bir görüntü elde edildi. ABELL 1351 bu keşif sayesinde uzay hakkında ki merak seviyemizin, teorilerimizin ve bakış açısımızın boyut atladığının en büyük ispatı.
Büyükayı Takımyıldızı yörüngesinde görülebilen Abell 1351 binlerce galaksinin merkez bir çekim gücüyle bir arada durmasından oluşuyor. Bu galaksi kümesinin ağırlığının Güneş'ten katrilyonlarca kat daha fazla olduğu belirtiliyor. Yapılan son gözlem bu kadar büyük bir ağırlığın uzay - zaman üzerindeki etkisine dair bir yorumda bulunmamızı sağlıyor.
Galaksi kümesinin ağırlığı o kadar fazla ki içerisinden geçen ışığı bir büyüteç gibi büküp yeniden dağıtabiliyor. Uzay ve zamanı çarpıtan bu ağırlık nedeniyle çizgi halindeki ışık aslında aynı galaksinin farklı zamanlardan görüntüsünün birleşmiş hali.
Yerçekimsel merceklenme adı verilen bu fenomen astronomi fotoğrafçılığında yaygın olarak kullanılıyor. Eğer ışık kaynağı yeterince yakınsa ve lens görevi gören yerçekimsel kütle yeterince ağırsa aynı ışık kaynağına ait birden fazla fotoğraf görmek mümkün.
Demem o ki elimizde sonu olmayan bir kitap var ve biz henüz çok başındayız.